usul usul kapanıyor
gözlerim
gövdem usumla raks
ediyor
kıvrımlarımdan benliğim
akıyor geceye
ben ise suskun ve
kederli
dinliyorum karanlığın
şölenini
çünkü avucumda ondan
kalma bir sızı
savuracak beni ürktüğüm
yerlere.
(gece,
çöken bir zihnin dalgalarında yitip gitmede; korku, yaylalarda adımı anmakla
sessizleşiyor; mevsimler saçlarımı tararken, aynalar parçalanıp gidiyor âdeta.)
usul usul kapanıyor
gözlerim,
sözlerim gemilerin
provasında selam veriyor
bir adam esnediği için
kaybediyor dudaklarını
bir kadın memelerini ulu
orta gezdiriyor çocuklar için
sanki yolculuk karadan
gökyüzüne
sanki ben, duyduğum
düşün kollarındayım
ne çok hayıflansam da
değişmiyor bu.
(gece,
ağzımda acı bir tat gibi, merhem olması gereken kelimeler keskinleştikçe
keskinleşiyor, dilimde siyah bir arzu, benimle alay edercesine oturmuş
kalkmıyor ki ben kuş tutsam gövdemle yaranamam kimseye.)
usul usul kapanıyor
gözlerim
sevgilim söndürüyor tüm
ışıklarını hüznün
çocuklar köşelerinde körebe
oynuyor
güneş kendini avlamakla
meşgul
sahi onu soyduğumu kimse
bilmesin,
darılır çehremde yeşeren
her tüye
aldanır insanların
kurulmuş her sözüne.
(gece,
yinelenen bir heves gibi büyüyor durmadan, tekrar ettikçe kamçılıyor şehvetimi,
bozulmuş midelerin hatırı döndürüyor temaşaları, kısılan gözler ayak diretiyor
olana bitene, ben ise düzenden kopmuş bir hâlde sökülen lambalara üflüyorum,
biliyorum ki cin çıkmadan dağılmayacak canım.)
işte, koynumda bir ağıt
gibi beliren gece
yamyassı duran
çiçeklerin naftalin kokusu
üstümde ağlaşan bulutlar
ve paranoya
elimde yılların
biriktirdiği kin ve haset
dökülmeli bir bir,
dökülmeli toprağa
ki ben ekildiğim yerden
fırtınamla gelirim
bilsin kim varsa.
Son / 2 Mayıs / 2019 / Ankara
CONVERSATION