KAN
Ürkütücü
bir sessizlik hâkimdi geceye, köy halkı evlerine çekilmişti ancak uyuyabilen
yoktu. Bulgar çeteciler hakkında yayılan dedikodular her geçen gün artıyordu,
adım adım bütün Türk köylerini basıyorlarken kim, nasıl uyuyabilirdi ki? Köyün
dışında kalan ev denemeyecek küçük kulübede de durum farklı değildi,
otuzlarında bir kadın evinin en köşesinde oturmuş elindeki silahla nöbet
tutuyordu. Şişmiş ve morarmış gözleri en az üç gündür uyku uyuyamadığını ele
veriyordu, yine de bu kısık kandil lambasının altında çocukları için eli tetikte
bekliyordu. Sessizliği uzaktan gelen ayak sesleri böldü aniden, Gülsüm yerinden
hafifçe doğrularak pencereye yöneldi. Göz ucuyla bahçeye bakındıktan sonra
sesin geldiği yöne doğru baktı uzun uzun, birisi doğruca evlerine geliyordu.
Karanlık, gelen kişiyi maskeliyordu, tabancasını gelen adama doğrulttu ve
beklemeye başladı Gülsüm. Adamın ay ışığına çıkmasıyla endişeleri ve bekleyişi
son buldu, kapıya yönelerek yavaşça açtı tüm kilitleri;
-Hoş
geldin! Diyerek sarıldı kocasına Gülsüm. Nerede kaldın, merak ettik çocuklarla.
-Ancak
geldim Gülsüm'üm, yollar tekin değil biliyorsun. Yol uzuyor hâliyle…
Ayrıldıklarında
Bahri, karısına dikkatlice baktı dolunay ışığında;
-Gülsüm'üm
yorulmuşsun, haydi yat sen ben tutarım nöbeti.
İtiraz
edecek mecali yoktu Gülsüm'ün, köşeye geçerek çocuklarıyla birlikte yattı ama uyuyamıyordu.
Nihayet uyuyamayacağına kanaat getirince kalktı eşinin yanına gitti;
-Bahri'm,
ne yaptın… Satabildin mi bari?
Yakalanmış
gibi hissetti kendini Bahri, saklamanın manası yoktu;
-Birilerini
buldum bulmasına da Gülsüm…
-Ne
oldu, Bahri'm susma kurban olayım!
-Ne
bileyim be kuzum, kaçmak üzüyor beni…
Başını
önüne eğdi Gülsüm sessiz kaldı bir süre, bu sükûta Bahri de eşlik etti. Gece
gibi karanlık kaderlerine bakarak sustular beraber…
CONVERSATION