F Çeşme / Efe Elmastaş - son ümit

Çeşme / Efe Elmastaş





Buranın en çok kışını severim ben. Kasım aylarında el ayak çekilir yavaşça. Esen rüzgarları memleketimin ağaç yapraklarını okşar. Güneş yakmaz artık teninizi ve trafik ışıkları hep formaliteden yanar. Boşalır buraların caddeleri, pazarları. Paltolu insanlar tek tük çıkarlar bir yerlerden ve çoğu zaman bir yere giderler. Hayatın yavaşlığı mahzunlaştırır daracık yolları. Kışın kalanların bile dilindedir sokaklarda dolaşanların yalnız köpekler ve kedilerin oldukları. Dalgalıdır buraların denizi ama kışın daha bir lacivertleşir suyu ve ben o zaman anlarım denizcilerin ne kadar cesur olduğunu. Bir kenarından bakarım bu lacivertliğe ve bir gri bulut girmişse hudutlara çocukluk yadigârı korkularım düşer aklıma. Yalnızlık ve kimsesizliğe dair bu kaygıların hayatın bir parçası olduğunu da hatırlarım sonra ve büyürüm tıpkı çocuk olduğum zamanlardaki gibi.

Pek seviyorlar halbuki onun şu anki halini. Her tarafından cıvık ve suni asaletin aktığı bu tabloya estetik diyorlar. Lüks arabaların ve marinadaki kotraların, ağzında bilmem ne puroları veya çikolatalı sigaralarıyla beylerin kaldırım işgallerine; modern diyorlar. Parasını bastıra bastıra mutluluğu satın almaya inandırılmış insanların sezon hayatını kendi yaşamışçasına sevinen, neşe duyan yakınlarım gibi kuşkusuz onlara hizmet eden bizler de varız bu sıcak, yaz güneşinin altında. Doğusundan batısına benim gibi aynı kaderi paylaşan Kürt'ün de, Laz'ın da hikâyesi bu kuşkusuz. Bizler olmasaydık baya bir eksik kalacaktı bu sahneler ve belki de hiç olmayacaktı. Acaba yine Afrika'dan siyahları mı kaçırırlardı büyük beyler yoksa İngiltere'den getirsinler diye ricada mı bulunurlardı? Gemilere doluşturulan onca insanı "kim öle kim kala" hamasetiyle mi buralara taşırlardı bilmiyorum ama şunu iyi bilirim ki büyük beylerin olduğu her yerde sömürü hep vardı.

Şimdi gümüş rengi bir havada, aklım dünün anısında, yarının rüyasında taşıyorum kendimi. Öncemi bilerek attığım her adımda giderek sırtımda büyüyen, geleceğe olan merakla ilerliyorum. Onu da götürmek istiyorum ama içindeyim. Hangi yanına sığınsam hep bir yerlerindeyim. Kalbim ve o bir ceviz büyüklüğünde hamur misali. Ne onu terk edip gidesim var ne de sonsuza bıraktığım bekleyişimi. Sen hep böyle kal Çeşme. Sen hep böyle ve benim kal. Büyük beyler tepinseler de omuriliklerinin her bir lobunda, kussalar da üzerine ve kan karıştırsalar da yüzyıllık engin mavilerine sen hep böyle kal.
Yazları boş ver sen. Senin için doğum vaktidir hazanlar.

CONVERSATION