"İnsanoğlu" diye başlar bazen cümlelerimiz. Peki, sadece bir
insandan doğduğu için mi, yoksa aynı zamanda insana ait özellikler taşıdığı
için mi insanoğlu deriz? Bu ikisini ayırt etmek çok önemlidir. Çünkü bütün kavramların
içinin boşaltıldığı, anlamının değiştiği bu çağda ne söylediğimizi bildiğimiz
kadar da insanız aslında. İnsanoğlu sıfatını hak etmemiz ne söylediğimize,
nasıl söylediğimize ve nasıl davrandığımıza bağlı.
Görünüşte kolay gözüken bu sebeplerin, eyleme dökülmeye
çalışıldığında ne kadar da zor olduğunu bilhassa anlamış oluruz. Hâlâ bir
çelişki söz konusu, sahiden nedir bu işin sırrı? Bunlar insanoğlu sıfatını hak etmemiz
içindi, aslında bu zorluğu karşımıza çıkartanlar da yine insanoğlu
dediklerimizdir. Kendimize doğru gelen davranışları, karşılıklarını yanlış
almak, yanlışlarımızın yanlışlarının diğerleri tarafından düzeltilmemesi biz ''
insanoğulları''nı bu sıfattan uzaklaştırır. Küçüklükten gelme kazanma
çabalarımız ve hırslarımız diğer insanların başarılarını gözümüzde değersiz
kılar. Küçüklükten gelme diyoruz ama nasıl ki bir insan öldürmeyi doğuştan
öğrenmiyorsa bu kazanma hırsını ve beraberinde gelen bencilliği de doğuştan
öğrenmemiştir. Bu ona yine insanoğlu dediklerimizin aşıladığı bir düşüncedir.
Her ''insanoğlu'' kazanamadığı şeylere, gerçekleştiremediği arzularını kendisi
olmasa da kendi kanından birinin gerçekleştirdiğini görmek ister aslında. Bu
yüzdendir ki bitmek bilmeyen rekabetler, sınavlar insanoğlunun doğuşundan beri
sürüp gider. İlk sınavımız Hz.Adem'in elmayı ısırmasıyla başlar ve bitmek bilmeyen
bir mücadeleyle baş başa kalırız. Bu mücadele kimi için basit bir hırstan öteye
gitmez. Kimi için de bir yaşam savaşıdır âdeta. Bu öyle bir savaştır ki insanın
tüm varlığı bu savaşa bağlıdır. Gelin görün ki bu iki sınavın arasındaki
uçuruma da, bu iki sınavın varlığına da sebep olan yine insanoğludur. Bir
yanda en az üç kişilik ailesini geçindirebilmek için canını feda eden insanlar
varken, diğer yanda milyon dolarlık şirketi %1’lik zarar etmesin diye yüzlerce
kişiyi işten çıkartan insanların olması bu iki sınavın arasındaki adaletin ne
kadar zayıf olduğunun göstergesidir. Biz insanoğullarının düşünebilme yeteneği
bizlere aynı zamanda birçok duyguyu hissedebilmek olarak geri döner. Bu da
çevreye karşı davranışlarımızı oluşturur.
Bizlere bencillik ve kibir öğretilirse biz de, bizden
etkilenenleri bencil ve kibirli olarak yetiştirmiş oluruz.
Ama eğer biz etkileyebileceğimiz insanları sadece başarı
isteğiyle yanıp tutuşan değil, başkalarının başarılarından da mutluluk
hissedebilen insanlar olarak yetiştirirsek; onlara mutluluğun ve başarının tek kişilik
olmadığını öğretirsek o zaman kendimizi de, onları da gerçek anlamda insanoğlu
olmaya bir adım daha yaklaştırmış oluruz.
CONVERSATION